Ana içeriğe atla

Manaus - Brezilya

Amazon'un gizemli yağmur ormanlarında bir serüven yaşamak için, önce 'Amazonas'a uçmak gerekiyordu. Amazon havzasında yer alan ve karadan gitme imkanı olmayıp, sadece su ve hava yoluyla ulaşılan ormanın kalbindeki 'Manaus' şehrine, Air Canada bağlantılı TAM Airlines (Brezilya HavaYolları) ile uçtuk.

Amazonas eyaletinin başkenti olan 'Manaus'a, Kanada ­Montreal'den hareketle, ABD­ Miami aktarmalı 17 saatte vardık.

5,5 milyon km2'lik bir alana yayılmış olan Amazon ormanlarında yaşayacağımız maceranın başlangıç noktasi olarak bir liman kenti olan Manaus`a vardik.  

Bir gün önce Kanada'da, ­eksi 30 santigrat dereceye dayanıklı montlarla dolaşırken, şimdi pantolon yerine şort giyinme telaşına düşmüştük...

Manaus'ta 'Manauara' adında saat 23:30'a dek açık kalan, büyük bir AVM`den yanımızda getiremediğimiz yağmur botları, bıçak, olta, yağmurluk gibi bir çok ihtiyacımızı buradan karşıladık.

Kentin ana caddesi olan 'Eduardo Riberio Bulvarı'nda gezinirken, gelip geçen arabaların camlarının kapkara oluşu dikkatimi çekti. Araçların neredeyse tamamının camları, içleri görünmeyecek kadar siyahtı. 

Öğrendiğime göre; hırsızlığın çok büyük sorun olduğu bölgede, bir tür güvenlik önlemiymiş. Özellikle trafikte, kırmızı ışıkta beklerken aracımızın camlarını açmamamız konusunda uyarılmıştık. Yeşil ışık yanana dek, arabaların önünde gösteriler yaparak para toplamaya çalışan insanlar, turistik şehrin yoksul yüzünü yansıtıyordu.

Bir başka önlem de, bankamatiklerden para çekme konusunda alınmıştı; ATM'lerden saat 20:00'den sonra 100 Real'den fazla para çekebilmek engellenmişti. Herhangi bir gasp olayı yaşamamak için, sabahın erken saatlerinde bankamatik cihazına yalnız gitmememiz konusunda da tembihlenmiştik.

'Amazon'un Kalbi' ve 'Ormanlar Şehri' olarak da bilinen Manaus, 'Tanrıların Annesi' anlamına gelen ismini, bölgede yaşayan 'Manaos kabilesi'nden almış.

Şehir merkezindeki 'Indian Museum' da, yerli halkların tarihi, alışkanlıkları, örf, adet ve gelenekleri hakkında fikir edinebilmek mümkün. Bu müzede, Negro nehrinin üst bölümünde yaşayan Tukanos, Dessanas, Tarianos ve Baniwas gibi kabilelerin yaşam ve kültür özellikleri sergileniyor.

'Manaus', 1500'lu yıllarda kauçuk ticareti sayesinde hızla geliştiyse de 1900'lerin başında, lateks fiyatlarının düşmesiyle, aynı hızla gerilemeye başlamış. Fakat, 1967'de serbest bölgenin kurulmasından destek alan önemli bir sanayileşme sayesinde, şehirin nüfusu 2 milyonu aşmış. Amazonas eyaletinin en kalabalık şehri olan Manaus, günümüzde vergi muaafiyeti dolayısıyla, 'Nokia', 'Microsoft', 'Toshiba' gibi teknoloji devlerinin göz bebeği...

Kauçuk baronu Avrupalı şirketler tarafından yaptırılan Teatro Amazonas, görülesi yerlerin başında geliyor. 1896'da neo­klasik tarzda yapılmış olan tiyatro binası, her yıl 'Amazonas Opera Festivali'ne ev sahipliği yapıyor.

Pembe renkli bu ihtişamlı binanın kubbesi, Brezilya bayrağını sembolize eden sarı­yeşil onbinlerce seramikle döşeli. Binanın dekorasyonunda kullanılan mermerler, Portekiz ve İtalya'dan, avizeler ise İngiltere’den getirilmiş. Kubbenin tavanındaki göz kamaştırıcı resimler, İtalyan ressam Domenico de Angelis tarafından yapılmış. Tiyatro, üç katlı localarıyla birlikte 700 seyirci kapasiteli. Binada ayrıca, eski operalarda kullanılan kostümler de sergileniyor.

Kentin klasik yapılarından birisi de Tropical Manaus Ecoresort Oteli; Negro nehrinin kıyısıda, kendine özgü bir hayvanat bahçesi de bulunan, Ponta Negra Plajı ile Moon Plajı yakınlarında, ağaçlar arasında sanki küçük bir köy gibi...

'Ponta Negra Vadisi'nde yüzme havuzları, hareketli barlar ve Manaus nehir plajları var. İnce kumlu plajlarında spor faaliyetleri ve etkinlikler, aralık ayında bile hiç eksik olmuyordu.

Plaj bölgesinde 15.000 kişilik bir de amfitiyatro yer alıyor. Burada ayrıca, halka açık bir orkide serası ve korunmuş bir orman bulunmakta.

Amazon'un bakir ormanlarına dalmadan, trekking için küçük bir prova yapmak istenirse, şehirdeki Mindu, Bilhares ve Sumaúma Parkları ve Aleixo tepesi, Anavilhanas ve Jau Milli Parkları doğal güzellikleri ile büyüleyici yerler.

Ayrıca, şehir içinde Amazon ormanının bir parçası olan Amazon Doğa Bilimleri Müzesi (İNPA) görülebilecek yerler arasında yer alıyor. Burada, bölgedeki bazı balık ve hayvan türlerinin doldurulmuş örnekleri ve kelebekler, böcekler, örümceklere ait büyük bir koleksiyon bulunuyor.

Öte yandan, Brezilya'nın gezi temposunda kesin zayıflarız diye düşünüyorduk fakat her gördüğümüzü tatmak isteğimizden ötürü hiç de öyle olmadı.

Brezilya mutfağı,Türk yemekleriyle benzerlik göstermekle beraber, baharatları ve pişirilme tarzından dolayı daha farklı bir tat bırakıyordu damağımızda.

'Ormanlar Şehri'nde, halka açık işletmelerin dekorasyonları da doğal olarak ağaç doğramaydı.

Yöresel yemeklerin meşhur olduğu, otantik 'Banzeiro Restaurant'ın ahşap masalarından birine kurulduk.

Kavrulmuş manyok unundan yapılan geleneksel Brezilya çeşnisi 'Farofa', en iyi burada yapılıyormuş. Brezilya`nın ünlü içkisi 'Caiprinha'nın yanında gelen ve 'tucumã' ile 'pupunha' cinsi palmiyelerden yapılmış zeytinyağlı meze de nefisti. Sorduk, adına "palmito" dediler; 'palmiyenin kalbi' anlamına geliyormuş...

Bu arada meraklısı için bir saptama yapayım; Caipirinha, %44 alkollü Cachaca içkisi ile misket limonu, esmer şeker ve kırılmış buzla yapılan Brezilya'ya özgü bir tür kokteyl.

Brezilya’nın milli içkisi 'Cachaca'nın, Türkiye'nin rakısı gibi kültürel bir önemi bulunuyor. Sek olarak da içilebilen, rom'a benzeyen ve şeker kamışından damıtma yoluyla elde edilen en yaygın içki.

Amozon nehirindeki 3000 balık türü arasından yeni tutulmuş 'tambatqui' ve 'phoraruç' cinsi balıklar ana yemeğimizdi. Tropikal acı sosları 'tucupi' ve 'murupi' ile sunum güzeldi. Yemeklere acımtırak bir lezzet veren 'tucupi', zehirli 'manyok bitkisi'nin kökünden elde ediliyor. Yerlilerin bambu silahı 'Zarabatana'nın içine yerleştirilen öldürücü oklar da yine manyok kökünden elde edilen zehire bulanıyordu. (Zehir gibi acı deyimi, şimdi daha bir anlam kazandı.)

Patatese benzeyen ama daha lezzetli bir sebze olan manyok, Brezilya yemek kültürü içerisinde önemli bir yere sahip. Ucuz ve her mevsim kolay yetişebilen, sindirimi kolay bir karbonhidrat kaynağı. Kurutulup toz haline getirilmişine tapyoka, fermente ve ince dilimlenmiş haline garri deniyor.

'Tapyoka' ilk olarak Amazon yerlileri tarafından kullanılmaya başlanmış manyok kökünden çıkarılan nişasta. Güney Amerika'da bir çok yemekte kullanılıyor ve ticari yönden de önemi çok büyük.

Kaldığımız eve yakın olan 'Heliodoruz Balbi Meydanı'ndaki, 'Centro Cultural Palacete Provincial' binası dikkat çekiciydi. Bir dönem 'İl Sarayı' olan ve Amazonas eyalet başkanlarının ikamet ettiği yapı şu anda müze olarak kullanılıyor. Bu müzede, bölgesel sanatçıların yüzyıllarca yaptıkları sanat eserleri sergileniyor.

Bir önceki makalemde de belirtiğim gibi; Ertesi gün tecrübeli rehberimiz bay Koni, sabahın erken saatlerinde bizi kaldığımız evden aldı ve Manaus limanında bekleyen tekneye bindik.

Böylece, dünyanın en uzun nehrinden, en büyük ormanına doğru yolculuğumuz başlamış oldu...

İri nilüfer çiçeklerinin arasından sıyrılarak, Amazon'un bir kolu olan 'Rio de Janeiro Negro Nehri'nde, ortalama 10 mil hızla ilerliyoruz...

Manaus'tan uzaklaşırken, şehrin arka yüzü sefil favelalar, yanımızdan geçen üç katlı turist feribotunun gölgesinde küçülerek kayboldular...

Nehir üzerindeki tahtadan evlerde yaşayan Catalan Yerlileri'ne el sallayarak yolumuza devam ediyoruz.

Suyun üzerine kurulmuş, motorlu tekneler için yüzer benzin istasyonları, marketler ve dubalar üzerinde okul bile var. Hatta rehberimiz, su yüzeyinde gezen banka olduğunu da söyledi; nehirin iç kısımlarındaki yerleşim alanlarına gidiyormuş.

Dünyanın en uzun ikinci köprüsü İranbuda Köprüsü (3595m), Rio Negro üzerinde önemli bir yere sahip. Köprü, 2011 yılında açılmadan önce, nehirin karşı kıyısına feribotlarla haftada 2500 araç geçiriliyormuş.

Manaus'tan ayrıldıktan iki saat sonra, Rio Negro ile Solimoes Irmağı'nın birleşerek, Amazon Nehri'ni oluşturduğu çizgiye geliyoruz. Tam da bu noktada, suyun iki farklı rengini ve birbirine karışmadığını görüyoruz.

Solimoes Nehri açık renkli ve daha şeffaf, Rio Negro ise çamur renginde, daha koyu. Solimoes soğuk akarken, Negro ılık.

Manaus'tan 4 saat uzaklaştıktan sonra nehir üzerine kurulmuş bir lokantada, öğle yemeğinin keyfini çıkararak, değişik tropikal meyvelerden tattık. Nehir yunuslarlarıyla yüzüp, oynaşırken günün nasıl geçtiğini anlamadık.

Yazının devamı >> Amazon'da bir hafta


S.Gun,
Mayıs 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aç Kapıyı Melek, Ben Geldim

Mart ayında bir gün, bir Cuma günü. Saat öğleden sonra 4:30. Sabah hava sıcaklığı eksi otuz santigrat derece idi, şimdi ısındı biraz, yalnızca eksi on. Ah Ottawa, söyle yetmedi mi artık bu kış? İşten koşar adım çıkıyorum. Melek otoparkta beni bekliyor. Önce camları kaplamış olan buzu elimdeki uzun saplı plastik spatula ile bir güzel kazıyorum. Eğer dünyanın bu köşesinde yaşamayı hayal ediyorsa oralarda birileri, işte bu gerçeği de hayallerinin bir köşesine dahil etmeli. Zira spatulayla buz kazımak yemek yemek, su içmek gibi hayatın doğal bir parçası buralarda. Araçların camlarına yapışan kar taneleri buzlaşıyor, kaskatı kesiliyor. İşin yoksa her allahın günü kazı babam kazı.

İstanbullu Bir Turistin Gözünden Ottawa - 2

17 Haziran Cuma: Chateau Laurier diye oldukça büyük bir otelin arkasında bulunan Majors Hill park mükemmel bir yer, öğlen yemeğini yine Bottega'dan alıp bu parka yürüdük.  Çimenlerin üzerinde bir ağaç gölgesine oturduk. Parkta hula hup çevirenler, frizbee oynayanlar çocuklarını çimenlere salıp onlarla beraber yuvarlananlar, kitap okuyanlar, yanlarında getirdikleri darbuka benzeri (djembe) enstrümanları çalanlar hepsi burada. Mutluluk tepesi olmuş burası.  Karşımızda Parlamento binasının arka cephesi görünüyor ve biraz aşağı doğru bakarsak Ottawa Nehri ve karşı kıyı Quebec eyaletinin Gatineau şehri.

İstanbullu Bir Turistin Gözünden Ottawa - 1

Selam, ben Emre, Ottawa'da hızlı geçen birinci haftamın sonunda gözlemlerimi bu yaz ı  ile hızlıca paylaştım,  sürç-i lisan ettiysem affola.  14 Haziran Salı:  Aktarmalı uzun bir yolculuk sonrası başkent  Ottawa'n ın ( İstanbul Atatürk Havalimanı ile karşılaştırıldığında)  k üçük  uluslararası "Ottawa MacDonald–Cartier" h avaalanına  indim, d ı ş ar ı  çıkar çıkmaz fırın sıcağı gibi bir hava ile karşılandım. Alandan  şehir merkezindeki eve giden yol bol yeşillikli ve sanki  tüm şehrin bir bahçıvanı varmış gibi yemyeşil, düzenli ve temiz göründü. Jetlag halinde arkadaşların güneş vuran salonlarında kedi gibi kıvrılıp uyudum ve dinlendim. 15 Haziran Çarşamba:   Şehir merkezinde kalıyorum. Öncelikle, başkentin göbeğinde bulunan, "Parliament Hill" olarak bilinen tepecik üstünde, Rideau Nehrine nazır gotic mimariye sahip "parlamento" yani meclis binasını gezmek için şehir merkezinden yürüyerek geçtim. Yol boyunca, özellikle Rideau caddesi

Kanada Mühendisi'nin Yüzüğü

Mühendislik Yüzüğü  Kanada üniversitelerinin herhangi bir mühendislik dalından mezun olan öğrencilerin, özel bir seremoni eşliğinde taktıkları yüzüktür. Paslanmaz çelikten veya incelikle işlenmiş demirden yapılmış olan bu yüzükler; kalem tutan, imza attığınız, dominant elinizin serçe parmağına takılır ki, bir proje imzalarken, bir dizayn yaparken yüzeye ilk yüzük temas etsin ve çıkarttığı t ını  ile size hata yapma olasılığınızı ve mühendislik etikleri üstüne ettiğiniz yemininizi tekrar tekrar hatırlatsın.